Gökhan Karataş – Araştırmacı Köşe Yazısı / Of’un Sesi
Denizden esen rüzgâr bazen yalnızca tuz kokusu getirmez; kimi zaman uzaklardan acı hatıraları da fısıldar. Karadeniz’in dalgaları, hâlâ 135 yıl önce Uzakdoğu’da şehit düşen Oflu gençlerin hikâyesini anlatır gibidir. Onlar, Osmanlı’nın en uzun yolculuğuna çıkan Ertuğrul Fırkateyni ile kader yolculuğuna uğurlanmış, dönüş yolunda ise sonsuzluğa karışmışlardı.
Bir Dostluk Seferi, Bir Facianın Hikâyesi
14 Temmuz 1889’da İstanbul’dan demir alan Ertuğrul, dostluk nişanesi olarak Japonya’ya gönderilmişti. Yaklaşık 11 ay süren yolculuğun ardından görev başarıyla tamamlandı. Ancak dönüş yolunda Oşima açıklarında yakalanan fırtına, Ertuğrul’u kayalara sürükledi. 527 denizci şehit oldu, yalnızca 69 kişi kurtulabildi.
Trabzon ve Of’un Bedeli
Facianın en ağır faturasını Karadeniz ödedi. Dönemin Trabzon Vilayeti’nden yaklaşık 230 şehit verildi. Yalnızca Trabzon merkezden 71 gencin şehit düşmesi, bu acının boyutunu gözler önüne seriyor. İlçeler arasında Of da 11 şehit ve 3 gazi ile bu kara listenin içindeydi. Çoğu makine dairesinde çalışan kömürcü erlerdi; alın teriyle, emekle, vatan için can verdiler.
Oflu Şehitlerin İsimleri
Arşiv kayıtlarına göre Ertuğrul’da şehit düşen Oflular şunlardı:
Firuz (Fettah Oğulları), Hüseyin (İbrahim Oğulları), İsmail (Hacıhasan Oğulları), İsmail (Saka Oğulları), Mehmet (Deliömer Oğulları), Mehmet (Karınca Oğulları), Recep (Sarıali Oğulları), Süleyman (Veli Oğulları), Şabana (Ulya Oğulları), Yunus (Çayır Oğulları), Yusuf (Sarıali Oğulları).
Bu isimler, yalnızca bir gemi kazasında kaybolan gençler değil; Osmanlı-Japon dostluğunun ilk köprü taşlarıdır.
Unutulmayan Fedakârlık
Bugün Japonya’nın Oşima Adası’nda yükselen Türk Şehitliği Anıtı, Of’tan, Trabzon’dan ve Anadolu’nun dört bir yanından çıkan bu yiğitlerin hatırasını yaşatmaktadır. Her bir isim, bize şu gerçeği hatırlatır: Tarih sadece kitaplarda değil, dalgalarda, taşlarda ve kalplerde saklıdır.
Oflu şehitler, fedakârlık zincirinin ilk halkalarından biridir. Onların hatırasını yaşatmak, hem yerel tarih bilincimizi diri tutmak hem de gelecek nesillere aidiyet duygusunu aktarmak demektir.