Hadi gelin, birlikte 94 yıl geriye gidelim. Takvim yaprakları 13 Eylül 1931'i gösteriyor. Henüz motor sesiyle tanışmamış Of semalarına, gökyüzünü yaran bir uğultu yaklaşıyor. Öyle bir uğultu ki, sadece bir uçağın sesi değil; bir milletin göğe kaldırdığı hayalleri, mühendisliğe, ilime ve geleceğe olan inancının sesi...
O gün, Cumhuriyet'in ilk baş pilotu Vecihi Hürkuş'un kendi elleriyle yaptığı Vecihi K-14 uçağı, Of'a indi. Evet, yanlış duymadınız: Of'a indi! Köylerinden çıkan Oflular, daha önce sadece kartalın kanadında gördükleri gökyüzüyle, bu kez yerli bir tayyarenin gölgesinde tanıştılar.
Bu, öylesine bir iniş değildi. Bu bir gösteri değil, bir zihniyetin ete kemiğe bürünmüş haliydi.
Vecihi Bey’in hikâyesini bilenler bilir. Osmanlı’nın göklerdeki neferlerinden biriydi. Cephelerde çarpıştı, yıkılan bir imparatorluktan doğan yeni Cumhuriyet’in gökyüzündeki sesi olmaya adaydı. Ama kolay mıydı? Değildi. Kendi uçağını yaptı, “Lisans veremeyiz” dediler. Pes etmedi. Uçağını parçalayıp trenle Prag’a götürdü, sınavlara girdi, uçağı da kendisi de onay aldı.
Ve sonra o uzun yolculuk… Ankara’dan yola çıktı, Karadeniz’in kıyılarını, yaylalarını, vadilerini geçerek Of’a ulaştı.
Anadolu Ajansı’nın 1931 tarihli haberlerine göre, Trabzon’da hava muhalefeti nedeniyle günlerce bekledi. Ancak havanın açılmasıyla Of’a doğru havalandı. Düz bir alan bulup indi. Sahanın çamurlu olması nedeniyle iniş biraz sarsıntılıydı ama bu, halkın heyecanını hiçbir şekilde gölgeleyemedi.
Oflular uçağı görünce büyülendi. Birçoğu hayatında ilk kez bir tayyare görüyordu. Vecihi Bey’e sarıldılar, alkışladılar, hayranlıklarını bağışa dönüştürdüler. Türk Tayyare Cemiyeti’ne o kadar çok bağış yapıldı ki, Of’un adı sonradan alınan uçaklardan birine verildi.
Bakın, o yıllarda Türkiye henüz sanayi devrimini tamamlamamıştı. Daha asfalt yollar, modern köprüler, barajlar bile yaygın değildi. Ama bir adam, elindeki bilgiyle, inancıyla, imkânsızı zorluyordu. Ve halk, bu mücadelenin yanındaydı. Uçağa bakarken sadece bir makineye değil; kendilerinin de yapabileceğine, kalkabileceğine, yükselebileceğine inandılar.
Şimdi soralım kendimize:
Bugün gökyüzüne baktığımızda aynı heyecanı hissediyor muyuz?
İmkânsız deyip geçtiğimiz şeylerin aslında sadece bir azim meselesi olduğunu hatırlıyor muyuz?
Vecihi Hürkuş, 1931’de Of’a sadece bir uçak indirmedi. Gönüllere umut, gözlere hayranlık, yüreklere cesaret indirdi.
O günü hatırlamak, sadece bir tarihi anı canlandırmak değil; bugüne ve yarına sahip çıkmaktır.
Şimdi tekrar gökyüzüne bakın. Belki orada hâlâ Vecihi Bey’in uçağının izleri duruyordur.
Ruhu şad olsun.